26 Ekim 2015 Pazartesi

“KADER İLE İLGİLİ ÇOK ÖNEMLİ BİLGİLER: HERŞEY ALLAH KATINDA OLUP BİTMİŞTİR”


ADNAN OKTAR: Kader şudur, sonsuz kısa zaman vardır, sonsuz kısa zaman, buna an deniyor. Mesela saniyenin milyonda biri, bir zamandır, trilyonda biri zamandır, ama sonsuz kısa olan zamanda Allah, sonsuz önceyi ve sonsuz sonrayı yaratmış ve bitmiştir. Biz zer aleminde Allah’a söz verirken, aynı anda dünyada da cehd ediyorduk. Yani söz verdiğimiz anda, aynı anda dünyadaydık, aynı anda da ahiretteyiz. Yani bir blok perde vardır biz bunun içindeyiz, hepsini yaptık bitirdik. Mesela bir yerde zer aleminde Allah’a söz veriyoruz, bir yerde Hz. Adem (a.s.)’ın çamuru yoğuruluyor, bir yerde cennette insanlar, bir yerde insanlar cehennemde, bu şekildedir... Bakın, Allah bizim ne yapacağımızı önceden bilemeyip, bizi deniyor gibi düşünüyorlar. Bakalım ne yapacak gibi haşa. Bu Allah’ın İlahlık vasfına uygun olmaz, Allah’lık vasfına uygun olmaz, böyle bir şey olmaz. 

Biz yaratılmış varlığız, Allah bizim ne yapacağımızı biliyor, bize iki yol gösterdi diyorlar, Allah da bizi haşa izliyor diyorlar. Son anda biz bir karar veriyormuşuz, son anda, süpriz bir karar alıyoruz ama Allah bilmiyor ve süpriz kararla biz ilerliyormuşuz. Kardeşim senin babanın doğumu Allah Katında bitmiş durumda, annenin doğumu Allah Katında bitmiş durumda, dedenin dedesinin dedesinin doğumu, ölümü bitmiş durumda ve senin de doğumun ölümün bitmiş durumda Allah Katında. Cennetteki adamlardan bahsediliyor Kuran’da, cennetteki yaşantı anlatılıyor. Sen neden bahsediyorsun? Hayat bitmiş, çoktan bitmiş Allah Katında. Bak, cennette nasıl yaşadığımızı anlatıyor bize. Cehennemde kafirlerin çektiği azabı anlatıyor, nasıl yaşadıklarını anlatıyor. Ebu Leheb’in karısının da beraber olduğunu, birlikte cehennemdeki hayatlarını. Böyle olacak demiyor ki Allah, yaşantıyı anlatıyor, var olan bir şeyi anlatıyor. Onun için ayette de, “Allah’ın gücünü, kadrini hakkıyla takdir edemediler” buyuruyor, Cenab-ı Allah. Mesela dünyayı çok büyük görüyor bazı insanlar, bayağı büyük görüyor. Kardeşim daha önce de söyledim, belki biz cennet yapraklarından, cennet ağaçlarından, oradaki bir yaprağın içinde küçük bir su atomunun elektronunun içinde yaşıyoruz. Sana göre çok büyük zannediyorsun ama, bütün alem, uzay belki orada. Allah sonsuz alemler yaratıyor, yani biz o alemlerden bir alemiz. Allah’ın gücünü takdir edemiyor bazı insanlar... (Sayın Adnan Oktar’ın 23 Ekim 2010 tarihli röportajından)

Olup Bitenleri Gelecekten İzlemek

İman eden bir insanın yeryüzünde denemeden geçirildiğinin bilincinde olması, olayları gelecekten izlemesinin de yolunu açar. Peki acaba "olup bitenleri gelecekten izlemek" ne demektir?

Bir insanın karşısına, ne kadar büyük bir zorluk ve sıkıntı çıkarsa çıksın, bu durum kesinlikle geçicidir. Örneğin bir kişi yapmadığı bir şeyle suçlanıp, haksızlığa uğrayabilir. Ama gerçeğin ortaya çıkacağı bir zaman mutlaka gelecektir. Eğer haksızlığa uğrayan kişinin mağduriyeti dünyada son bulmayacak olsa bile, hesap günü onu haksızlığa uğratan kişiler mutlaka yaptıklarının karşılığını göreceklerdir. Aynı şekilde haksızlığa uğrayan kişi de, bu duruma sabrettiği için hesap günü güzel bir karşılık umabilecektir. Zaman hızla ilerlemektedir ve dünyadaki her olay gibi bu olay da göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir süre içinde son bulacaktır. Ayrıca Kuran'da Müslümanlar için her zorluğun yanında bir de kolaylık yaratılacağı haber verilmiştir:

Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır. (İnşirah Suresi, 5-6)

İşte iman eden insan Rabbimizin sonsuz adaletine güvenir, zorluğun ardından gelecek kolaylığı bekler ve içinde bulunduğu durumdan dolayı ümitsizliğe kapılmaz. Yaşadığı zorlukların gerek dünyada, gerekse ahirette, karşısına bir güzellik olarak çıkacağını hatırlar. İşte bu, insanın olup bitenleri gelecekten izleyebilmesidir.

Müslüman kaderin izleyicisi olduğunu bilir. Bu sırrın bir güzelliği olarak da herşeyi büyük bir tevekkül, teslimiyet ve sabır içinde izler. Olayların nasıl gelişeceği konusunda da herhangi bir müdahele, engelleme ya da durdurma imkanı olmadığının bilincindedir. "… Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz." (Bakara Suresi, 216) ayetini kesinlikle aklından çıkarmaz. Nitekim Allah kullarına, "eğer iman etmişlerse" başlarına gelen her musibetin sonunun mutlaka güzellik ve hayır olacağını müjdelemiştir. Bu musibetler müminin kendisini eğitmesine, imani konularda derinleşmesine, ahlakını güzelleştirmesine, olgunlaşmasına ve cennetteki derecesinin artmasına birer vesiledir. 

Şunu da unutmamak gerekir ki bu ruh hali yalnızca Allah'a samimi olarak iman eden ve kadere teslim olan insanların eksiksiz olarak yaşayabilecekleri bir ruh halidir. Din ahlakından uzak yaşayan insanlar ise, karşılaştıkları olaylarda kadere olan teslimiyetsizlikleri sebebiyle ümitsizliğe, korkuya, heyecana kapılır ve bir türlü çıkış yolu bulamayacaklarını düşünürler. Ahirete yönelik bir ümitleri ve beklentileri de olmadığı için her zaman huzursuz ve sıkıntılı bir ruh hali içinde yaşarlar. Bu insanların ruh hali bir ayette şöyle haber verilmiştir:

Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir. (En'am Suresi, 125)

Ayette söz edilen bu sıkıntılı ruh hali, söz konusu insanların Allah'ın yarattığı kadere teslim olmamalarından kaynaklanan, kendi kendilerine yaptıkları bir zulümdür. Sonsuz akıl ve kudret sahibi olan Allah'ın insanın kaderini yönlendiriyor olması, herşeyin hakimi olması iman eden bir insan için çok büyük bir nimettir. Ancak imanı zayıf olan veya iman etmeyen insanlar bu nimetin kıymetini bilmezler. Bu yüzden kadere teslimiyet gösteremez ve yaşamları boyunca her an sıkıntılara maruz kalırlar. Aslında bu durum, tevekkülsüzlüğün manevi bir cezası olarak dünyada verilen karşılıklardan biridir. Ve bu insanlar kendi kendilerine bilerek zulmetmektedirler:

Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar. (Yunus Suresi, 44)

“ALLAH HER ŞEYİ SONSUZ EVVELDE YARATMIŞTIR VE BİTMİŞTİR. ZAMANLI OLAN BİZİZ, BİZ ZAMAN İÇİNDE ÖĞRENİRİZ.”

ADNAN OKTAR: Kaderi, biz aslında çok sade anlatıyoruz. Bakın diyoruz ki; an denilen şey, sonsuz kısa zaman yani bir saniyenin mesela milyonda biri değil, trilyonda biri değil, katrilyonda biri de değil. Ne kadarda biri? Hiçbir şeyde biri, yani en kısa zaman, en kısa zaman birimi. Sonsuz kısa zaman birimi, bakın sonsuz kısa zaman birimi içerisinde Allah sonsuz evveli ve sonsuz sonrayı yaratıp bitirdi, herşey bitmiş. İşte biz buna kader diyoruz, yani zamanın olmamasına. 

Zaman sonradan yaratılmış ve bizler için yaratılmıştır zaman ve mekan. Allah için zaman ve mekan yok, sonradan yaratıldığına göre; tek bir an içinde hepsi olup bitmiş. O zaman zaten mecburen kader oluşmuş olur. Yani cüzi irade de, külli irade de yani kaza dedikleri her şey, tamamı onun içinde olup bitmiş oluyor. Ama zamanı derli topluca kısaca anlatmak iyi olabilir, yani anlamayanlar için ama özetle olay budur. Bunu bildiğinde adam zaten kaderi de anlamış olur. 

Allah denedikten sonra olayı anlamaz yani bir şeyi tecrübe ederek anlamaz Allah. Zaten sonsuz evvelde Kendisi yaratmıştır onu ve bitmiştir. Onu bize gösteriyor Allah, zamana bağlı olan biziz yani bize kendimizin ne olduğumuzu gösteriyor. Yoksa Allah, tecrübe etmeye ihtiyacı olan bir Rabb değildir. Sonsuz büyüktür Allah, inşaAllah.

SUNUCU: Ama tamamen bizi iradesiz bırakan bir Yaratıcıdan da söz etmiyoruz?

ADNAN OKTAR: Bizim irademiz vardır ama irademizle yaptığımız her şey bizim kaderimizdedir ve an içerisinde biz onları yapıp bitirdik, tek bir an içerisinde. Tabii ki irademiz var, mesela bak konuşuyoruz, irademizle konuşuyoruz.

Özetle uzun uzun kaderin anlatılmasına gerek yok işin doğrusu, anlatsak da anlaşılmaz zaten. Ama tek bir an olduğunun bilinmesi yeterlidir. Tek bir an içerisinde yaratılmıştır. O zaman hepsini anlamış oluyorlar, öbür türlü uzun uzun okusa da, samimi olarak sorduğumuzda hakikaten anlamamış oluyorlar. “Ne anladın?” diyorum, saatlerce okumasına rağmen yine bir şey anlayamıyor. Çünkü hakikaten mümkün değil o tarzda. En güzel anlaşılma şekli, tek bir an içerisinde her şeyin yaratılıp bittiğinin bilinmesidir. Mesela biz şimdi burada uzun uzun konuşuyoruz ama daha senin baban doğmadan, onun dedesi doğmadan sen burada bunların hepsini konuşmuştun. Tek bir an içinde olup bitmişti; ama biz burada kendi irademizle, mesela sen deftere yazmışsın, sorular soruyorsun, öyle gibi görünüyor. Yine baştan dünyaya gelsen, çocukluğuna Allah seni çevirse, eski döneme gelsen, yeniden dünyaya gelsen yine aynı soruları sorarsın. Hiçbir şey fark etmez. (Sayın Adnan Oktar’ın 29 Mayıs 2010 tarihli röportajından)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder