
Yalnızca Allah'a ibadet etmek için
yaratılan insanın önünde ortalama altmış-yetmiş yıllık kısa bir ömür vardır. Ve
bu ömür, tıpkı bir kum saatinde olduğu gibi hiç durmadan akmakta; insan,
ahirete doğru sürekli bir geri sayım içinde yaşamaktadır. Herkes kendisi için belirlenmiş
bir süre kadar yeryüzünde kalacaktır ve bu vaktin bilgisi sadece Allah Katında
saklıdır. İnsanın hayatı kimsenin değiştirmeye güç yetiremeyeceği şekilde,
Allah tarafından çizilmiş bir kader üzere işlemektedir.
Dünya üzerindeki herşey zamanı geldiğinde
yok olacaktır. Apaçık olan gerçek ise "… dünya hayatı, ahirette (ki
sınırsız mutluluk yanında geçici) bir meta'dan başkası değildir." (Rad
Suresi, 26) ayetinde de bildirildiği gibi, sonsuz ahiret hayatının yanında
dünya hayatının çok kısa olduğudur. Çünkü dünya üzerinde herşey eskimeye,
yaşlanmaya ve yok olmaya doğru çok büyük bir hızla ilerlemektedir. Zaman
herkesi ve herşeyi mutlaka tahribata uğratmakta ve bu geçici dünyaya
bağlananlar çok büyük bir kayıp içine düşmektedirler.
Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi
de eserlerinde dünya hayatının geçici bir mekan olduğunu ve insanın bu dünyada
ahiret için ciddi bir çaba harcaması gerektiğini şöyle dile getirmiştir:
Dünya bir misafirhanedir. İnsan onda
az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde ebedi hayatına
lazım olan levazımatı tedarik etmekle mükelleftir.
İnsanın
dünya hayatındaki kısa ömrünü "geçici bir misafirlik" olarak
tanımlayan Said Nursi bir başka örneğinde "İnsana varlığı, hayvan gibi
dünya hayatını kazanmak için verilmemiştir." der ve şu şekilde devam eder:
Ey nefsim ve ey arkadaşım! Aklınızı
başınıza toplayınız. Ömür sermayenizi ve hayat kabiliyetinizi hayvan gibi,
hatta hayvandan daha aşağı bir derecede şu geçici hayata ve maddi lezzetlere
harcamayın. Yoksa sermayece en üstün hayvandan elli derece yüksek olduğunuz
halde, en aşağıda olanından elli derece aşağı düşersiniz.
Bediüzzaman'ın
da belirttiği gibi üstün özelliklerle nimetlendirilmiş, akıl, vicdan ve sağduyu
sahibi bir varlık olan insanın yaratılış amacının, eksikliklerle dolu olan bu
kısa dünya hayatında, geçici yararlar elde etmek olmadığı çok açıktır. İnsan
burada imtihan edilmektedir ve nihai hedefi de sonsuz ahiret güzelliğini
kazanmaktır.
İnsan, dünyada karşılaştığı olaylar
karşısında gösterdiği tavırlarla, sahip olduğu ahlakla ve içinde taşıdığı
niyetiyle denenmektedir ve kişinin sadece "iman ettim" demesi
kesinlikle yeterli değildir. İmanını tavırlarıyla da göstermelidir. Çünkü
kıyamet gününde gizli ya da açık, hayatına dair herşey ortaya dökülecek, çok
hassas bir hesap yapılacaktır. Bu hesapta "… bir hurma çekirdeğindeki
iplikçik kadar" (Nisa Suresi, 49) bile haksızlığa uğratılmayacaktır.
İyilikten yana yaptıkları ağır basanlar sonsuz güzelliklerle bezenmiş cennet
yurdunda ağırlanırken, kötülüğü ve zulmü kendilerine yol edinenler sonsuz
cehennem azabıyla karşılık bulacaklardır. Zira Allah bu kısa hayatı insanları
denemeden geçirerek iyi ve doğru olanları diğerlerinden ayırt etmek için
yaratmıştır. Mülk Suresi'nde bu gerçek şöyle bildirilir:
O, amel (davranış ve eylem) bakımından
hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı
yarattı... (Mülk Suresi, 2)
Dünya Hayatına Karşılık Ahireti Satın Almak
Dinden uzak insanların en büyük
yanılgılarından biri, bu dünyadaki hayatı kalıcı zannetmeleri ve aslında bir
denemeden geçirilmekte olduklarını unutmalarıdır. Dünyada, böyle bir gaflet
içinde yaşayan insanları etkileyebilecek, akıllarını çelebilecek pek çok
güzellik ve süs vardır. Ahiretin unutulduğu toplumlarda insanlar, doğdukları andan
itibaren kendilerine süslü görünen bu değerleri elde etme hırsına
yönlendirilirler. Allah insanları dünyaya hırsla bağlayan bu süsleri Kuran'da
şöyle haber vermiştir:
Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış
altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu
şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır.
Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır. De ki: "Size bundan daha
hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar için Rablerinin Katında, içinde
temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve
Allah'ın rızası vardır. Allah, kulları hakkıyla görendir." (Al-i İmran
Suresi, 14-15)
Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi,
insanların dünyaya yönelik tutkuları çok çeşitlidir. Ama bu tutkuları elde
etmek onlara tek başına bir kazanç sağlamaz; çünkü asıl hayatları "temelli
kalacakları" ahiret yurdudur. Kehf Suresi'nde insanların hırsla
bağlandıkları dünya hayatının gerçek durumu şöyle bir benzetmeyle en hikmetli
şekilde tarif edilmiştir:
Onlara, dünya hayatının örneğini ver; gökten
indirdiğimiz suya benzer, onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karıştı,
böylece rüzgarların savurduğu çalı-çırpı oluverdi. Allah, herşeyin üzerinde güç
yetirendir. Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan
'salih davranışlar' ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır,
umut etmek bakımından da daha hayırlıdır. (Kehf Suresi, 45-46)
Bu ayetlerde de haber verildiği gibi
dünyaya ait her türlü süs; zenginlik, güzellik, eşler, evler, mücevherler,
makam, ün ya da kariyer ve diğerleri sadece kısa bir yarardan, geçici bir
oyalanmadan başka bir şey değildir. Bunların tümü mutlak surette yok olacaktır.
Fakat insanların büyük bir bölümü, bunların geçici olduğunun farkına varmaz;
tam tersine bunlara dalıp oyalanırlar. Kimi sürekli daha çok mal toplamaya,
kimi insanlar tarafından daha çok itibar görmeye, kimi daha güzel veya
yakışıklı bir eş bulmaya, kimi de işyerinde en başarılı kişi olarak tanınmaya
çalışıp çabalar. Tüm bunlara öyle büyük bir hırsla bağlanırlar ki, bu oyalanma
onlara ölüm sonrasında karşılaşacakları sonsuz ahiret hayatını tamamen
unutturur. Ölümü bir yokoluş olarak algılar ve ölümden sonrası için bir
hazırlık yapmayı düşünmezler.
Oysa Bediüzzaman Said Nursi'nin de söylediği
gibi ölüm bir ayrılış, ya da yokoluş değil, tam tersine dünyada yaşanan
imtihanın son bulma ve yapılanların karşılığını alma yeridir:
Kainattaki yok olma, ayrılık, yokluk
zahiridir. Gerçekte ayrılık yoktur, kavuşma vardır. Yok olma ve yokluk yoktur,
yenilenme vardır. Ve kainattaki herşey bir çeşit sonsuza kadar var olma
başarısına sahiptir. Ölüm, bu geçici alemden sonsuz aleme gitmektir. Ölüm,
hidayet ehli ve Kur'an ehilleri için öteki aleme gitmiş dost ve ahbaplarına
kavuşma vesilesidir. Hem hakiki vatanlarına girmeye araçtır. Hem dünya
zindanından cennet bahçesine bir davettir. Hem Rahman-ı Rahim'in fazlından
kendi hizmetine karşılık bir ücret almadır. Hem hayat vazifesinin zorluğundan
bir terhistir. Hem kulluk ve imtihanın talim ve talimatından bir paydosdur.
Bediüzzaman'ın
yukarıdaki sözlerinde de ifade ettiği gibi, dünyayı gerçek yurt zannetmek büyük
bir gaflettir. Çünkü sonsuzluğun yanında dünya hayatının süresi tek bir an
hükmünde bile değildir. Bediüzzaman bir başka ifadesinde dünyayı ahirete tercih
etmenin ne kadar akılsızca bir davranış olacağına şöyle bir örnekle dikkat
çekmiştir:
Ebedi hayatı zehirleyecek ve bozacak
bir tarzda şu geçici hayatı hasr-ı nazar etmek; ani bir şimşeği, sermedi bir
güneşe tercih etmek gibi bir divaneliktir.
İşte bu
gerçeğin bilincinde olan Müslümanlar, ölümle birlikte dünyadan ayrılmayı, Kuran
ahlakından uzak insanlar gibi isyanla değil, şevk ve heyecanla karşılarlar.
Dünyada yaptıkları güzelliklerin karşılığını Allah'tan sonsuz ahiret
hayatlarında almayı umarlar. Ahirette cennet gibi sonsuz güzellikler ve
inceliklerle dolu bir mekana kavuşma umudunun şevki ve coşkusu içinde yaşarlar.
Dünyayı ebedi bir yaşam yeri zannederek
hırsa kapılanların durumu bir ayette şöyle haber verilmiştir:
Onlar, hidayete karşılık sapıklığı,
bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar
dayanıklıdırlar! (Bakara Suresi, 175)
Bir başka ayette de "imana karşılık
küfrü satın alanlar" olarak tanımlanan bu insanlar, büyük bir hataya
düşmüşlerdir. Bu kişilerin nasıl bir kayıp içinde olduklarını anlamak için
şöyle bir örnek verebiliriz:
İki insan düşünün. Bunların ikisine de çok
yüklü bir sermaye verilsin ve ne şekilde harcayacaklarının kararı da
kendilerine bırakılsın. Bu kişilerden biri elindeki bütün imkanları hoyratça saçıp
savursun ve elinde bir süre sonra hiçbir şey kalmasın. Kuşkusuz bu kişi böyle
bir durumda -geriye dönüşün olmadığını farkettiğinde- çok büyük bir pişmanlık
yaşayacaktır. Diğer kişi ise elindeki sermayeyi kalıcı ve insanlara faydalı
yatırımlar için harcasın ve elde ettiği tüm güzellikler hem kendisi hem de
insanlık için bir kazanç olsun.
İşte dünyada insana verilen tüm mal, mülk,
kültür, ün, itibar, güzellik ve daha pek çok nimet de kişinin ahirete
hazırlanması için tanınmış birer fırsattır. İman eden kişi bu fırsatları en
akılcı şekilde değerlendirir.
İnkar edenlerin örneği ise, elindeki
sermayeyi boşa harcayan kişiye benzer. İnkarcılar dünya hayatında kendilerine
verilen kısacık süreyi hoyratça harcar ve sonra sonsuz ahiret hayatında çok
büyük bir kayıp içinde olurlar. Bu insanların durumu Kuran'da şöyle haber
verilir:
De ki: "Davranış (ameller) bakımından en
çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi? Onların, dünya
hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta
sanıyorlar." İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar
edenlerdir. Artık onların yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır, kıyamet gününde onlar
için bir tartı tutmayacağız. (Kehf Suresi, 103-105)
Yalnızca dünya hayatına razı olmayan ve
ahiret hayatının ebedi olduğunun bilincinde olan kişiler, bu hayatın
yararlarının geçici olduğunu bildikleri için, sonsuz cennet güzelliklerini
kazanmak için çalışırlar. İşte onlar yaptıkları bu ticaret nedeniyle çok büyük
bir kazanç içindedirler. Allah onları büyük bir ecirle müjdelemiştir:
Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında
onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır…
(Tevbe Suresi, 111)
...Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı
sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Tevbe Suresi,
111)
İnsan Hayırla ve Şerle İmtihan Edilmektedir

Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü
vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar? Her nefis ölümü
tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz
Bize döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 34-35)
Ayetlerde haber verildiği gibi insan her
türlü olayla denenebilir. İnsanın bolluk, zenginlik ve çok büyük nimetler
içindeyken de Allah'ın razı olacağı güzel ahlakı göstermesi, her tavrında
Allah'a yönelip dönmesi ve O'nun emir ve tavsiyelerine çok büyük bir titizlik
göstermesi gerekir. Çünkü bolluk dünyanın geçici süslerine dalan insan için bir
fitne konusu, bir deneme, unutturup yanıltan bir etken olabilir. Ama imanlı bir
insan ne kadar büyük nimetler içinde olursa olsun asla Allah'a karşı nankörlük
etmez.
İnsan bunun yanında hastalıkla,
felaketlerle, inkarcılardan gelen türlü baskılarla, incitici söz, iftira,
tuzak, alay zulmü gibi olaylarla da denenebilir. Fakat Müslüman bunların
hepsinin imtihanın bir parçası olduğunu bilir ve bunlara sabır göstermenin
güzelliklere açılan bir yol olduğunu unutmaz.
Bu insanlar daha önce de belirttiğimiz
gibi dünyaya karşılık ahireti satın alarak kendileri için hayırlı bir ticaret
yapmışlardır. "Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir
(imtihan konusudur). Allah yanında ise büyük bir mükafat vardır."
(Enfal Suresi, 28) ayeti gereği, sahip oldukları herşeyle denendiklerinin
bilincine varmışlardır. Canlarının, mallarının ve sahip oldukları herşeyin
Allah'a ait olduğunu bildikleri için, bunlarda meydana gelen bir eksilme veya
artış onların ahlaklarını, düşünce yapılarını ve Allah'a olan sadakatlerini
asla etkilemez. Kuran'da bu insanların güzel tutumlarını tarif eden pek çok
ayet vardır:
Ama Resul ve onunla birlikte olan müminler,
mallarıyla ve canlarıyla cehd ettiler (çaba harcadılar); işte bütün hayırlar
onlarındır ve kurtuluşa erenler onlardır. Allah onlar için, süresiz
kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük 'kurtuluş
ve mutluluk' budur. (Tevbe Suresi, 88-89)
Mümin olanlar,
ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resûlü'ne iman ettiler, sonra hiçbir
kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd ettiler. İşte
onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 15)
Ayetlerde
dikkat çekildiği gibi bu dünya Müslümanlar için Yüce Allah yolunda, O'nun
rızasını kazanmak için cehd edilmesi yani çaba harcanması, hizmet edilmesi
gereken bir mekandır. Bediüzzaman Said Nursi de dünya hayatının sadece bir
hizmet yeri olduğunu, insanın zorluk ve güzelliklerle denemeden geçirileceğini
ve musibetlere, sıkıntılara sabretmenin mükafatının da çok büyük olacağını şu
şekilde bildirir:
Şu dünya hayatı, imtihan meydanıdır
ve hizmet yurdudur; lezzet, ücret ve mükafat yeri değildir. Madem hizmet
yurdudur ve kulluk mahallidir; hastalıklar ve musibetler dini olmamak ve
sabretmek şartıyla, o hizmete ve kulluğa çok başarı ve kuvvet verir. Ve her bir
saati, bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden şikayet etmek değil, şükretmek
gerekir. Evet ibadet iki kısımdır: Birinci kısım
olumlu diğeri ise olumsuz. Olumlu kısmı malumdur. Olumsuz kısmı ise, hastalık
ve musibetlerde, musibetzede, za'fını ve aczini hissedip, Rahman olan Rabbin'e
yönelip, O'nu düşünüp, O'na yalvarıp halis bir kulluk yapar. Bu kulluğa riya
giremez, halistir. Eğer sabretse, musibetin mükafatını düşünse, şükretse, o
vakit her bir saati bir gün hükmüne geçer. Kısacık ömrü uzun bir ömür olur.
Hatta bir kısmı var ki bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçer.
Said
Nursi'nin bu hikmetli anlatımı üzerinde düşünmek son derece önemlidir. Başta da
belirttiğimiz gibi insan Allah'a kulluk etmek, O'na olan teslimiyetini ve
bağlılığını her olay karşısında göstermekle yükümlüdür. İnsanın karşısına çıkan
zorluklara sabretmesi de bu bağlılığı göstermenin yollarından biridir. İnsan
dünyada her türlü sıkıntıyla karşılaşabilir, çünkü bu Yüce Allah'ın Kuran'da
bildirdiği, değişmeyen bir kanunudur. Üstelik bu sıkıntı ve zorluk anları,
insanın hiç karşılaşmayı ummadığı zamanlarda da ortaya çıkabilir. Ve çok uzun
bir zaman dilimini kapsayabilir veya böyle görünebilir. Örneğin insan zenginken
fakir düşebilir, başarılı olduğu bir konuda ummadığı bir başarısızlıkla
karşılaşabilir, sevdiği bir insanı yitirebilir, hastalanabilir, sakat
kalabilir… Ama bunların hepsi bu kişi için bir denemedir ve Allah böyle denemelere
sabreden kullarını sonsuz bir güzellikle müjdelemiştir.
Bu nedenle de insan dünya hayatındaki
-ahireti için çok değerli olan- her gününü, her saatini, hatta her dakikasını
ve saniyesini çok iyi değerlendirmelidir. Yaptığı her işte, gösterdiği her tepkide
"Allah'ı nasıl en fazla razı ederim?" sorusunun cevabını aramalıdır.
Önemli olan kişinin dünyaya dalıp ahireti unutmaması ve geçici bir yarar uğruna
ahiretini gözden çıkarmamasıdır. İnsanın Allah'a döndürüldüğü zaman sonsuz
güzelliklere kavuşmasının yolu budur:
Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü
elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve
cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı
metadan başka bir şey değildir. Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan
edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta
olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve
sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir. (Al-i İmran Suresi, 185-186)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder